1001 hadis sharhi
Ахмад ибн Ханбал ракхимахумулло как проучил шийитов
1001 hadis türçke (HADÎS-İ ŞERÎF) pdf ındirin
İslâm dîninin emr etdiği bilgileri, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” ikiye ayırmış, (El-ilmü ilmân, ilmü ebdân ve ilmü edyân) buyurmuşdur. Biri (Ülûm-i nakliyye) ya’nî din bilgileri, diğeri (Ülûm-i akliyye) ya’nî fen bilgileridir, buyurmuşdur. Dinde reformcular, fen bilgilerine (Rasyonel bilgiler), din bilgilerine (Skolastik bilgiler) diyor.
[İslâm dînine inanmıyanlar, gençleri aldatmak için, (Dinleri insanlar çıkarmış, önce totem, sonra çok tanrı, en son tek tanrı fikri çıkmış, dinler, fenne, medeniyyete mâni’ olmuş) diyorlar. İslâmiyyete iftirâ ediyor, alçakca yalan söylüyorlar. Fen bilgilerini, akl bilgilerini islâmiyyetin içinden ayırıyorlar.
İslâmiyyeti akl bilgilerinden ayrı, bunlara karşı imiş gibi gösteriyorlar. Akl, fen bilgilerini öğrenmek için islâmiyyeti bırakmalı imiş düşüncesini yaymağa çalışıyorlar. İlmihâl kitâblarını okuyarak islâmiyyetin akl bilgilerine, fenne verdiği ehemmiyyeti anlayan uyanık kimseler, bu yalanlara elbette aldanmaz].
Yüksek din bilgileri sekizdir…
Din bilgileri, dünyâda ve âhıretde huzûru, se’âdeti kazandıran bilgilerdir. Bunlar da iki kısma ayrılır: (Ülûm-i âliyye) ya’nî yüksek din bilgileri ve (Ülûm-i ibtidâiyye) ya’nî âlet ilmleri. Yüksek din bilgileri sekizdir:
- (Tefsîr) ilmi.
- (Üsûl-i kelâm) ilmi. Kelâm ilminin, âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden nasıl çıkarıldığını öğreten ilmdir. Bu ilm, (Hadîka)da açık anlatılmakdadır.
- (Kelâm) ilmi. Kelime-i şehâdeti ve buna bağlı olan, îmânın altı temel bilgisini öğreten ilmdir.
- (Üsûl-i hadîs) ilmi. Hadîs-i şerîflerin çeşidlerini öğreten ilmdir.
- (İlm-i hadîs). Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” ef’âl, akvâl ve ahvâlini öğretir.
- (Üsûl-i fıkh) ilmi. Fıkh bilgilerinin âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden nasıl çıkarıldığını öğretir. (Menâr) adındaki üsûl kitâbı meşhûrdur.
- (Fıkh) ilmi. Ef’âl-i mükellefîni öğretir. Ya’nî, beden ile yapılması ve sakınılması lâzım olan emrleri ve yasakları ve mubâhları öğretir. Fıkh bilgisi dörde ayrılır: İbâdât, münâkehât, mu’âmelât ve ukûbât.
- (İlm-i tesavvuf), Kalb ile yapılması ve sakınılması lâzım olan şeyleri ve kalbin, rûhun temizlenmesi yollarını öğretir. Buna (İlm-i ahlâk), (İlm-i ihlâs) da denir.
Öğrenilmesi farz olan bilgiler
Bu sekiz ilmden, kelâm, fıkh ve ahlâk bilgilerini lüzûmu kadar öğrenmek ve çoluk çocuğuna öğretmek, her müslimâna (Farz-ı ayn)dır. Öğrenmiyenler ve çoluk çocuğuna öğretmiyenler büyük günâh işlemiş olur. Cehenneme gider, yanarlar. Öğrenmeğe lüzûm görmiyen, ehemmiyyet vermiyen ise, kâfir olur, îmânı gider. Bu üç ilmin lüzûmundan fazlasını ve öteki beş yüksek din bilgisini ve ulûm-i akliyyeyi öğrenmek (Farz-ı kifâye)dir. (Bezzâziyye)de diyor ki, (Kur’ân-ı kerîmden bir mikdâr ezberledikden sonra, fıkh öğrenmek lâzımdır.
Çünki, Kur’ân-ı kerîmin hepsini ezberlemek farz-ı kifâyedir. Lâzım olan fıkh bilgilerini öğrenmek ise, farz-ı ayndır. Muhammed bin Hasen Şeybânî “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyurdu ki, her müslimânın harâmları, halâlları bildiren ikiyüzbin fıkh bilgisini öğrenmesi lâzımdır. Farzlardan sonra ibâdetlerin en kıymetlisi, ilm ve fıkh öğrenmekdir).
Din âlimi olmak için…
Din âlimi olmak için, sekiz yüksek din bilgisini, bütün incelikleri ile öğrenmek, fen bilgilerinde de lüzûmu kadar ilm sâhibi olmak lâzımdır. Müfessirîn-i ızâm, Muhaddisîn-i kirâm ve Mütekellimîn, Mütesavvifîn ve Fükahâ-i fihâm “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, din imâmlarıdır. Bunların her sözü, her beyânı, Kur’ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin açıklamasıdır. Her sözleri sâbit ve muhakkak doğrudur.
Ehl-i sünnet vel-cemâ’at
Bunlar, bütün bilgilerini, Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden almışlardır. Kur’ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin ma’nâlarını Eshâb-ı kiramdan öğrenmişlerdir. Kendiliklerinden hiçbirşey söylememişlerdir. Eshâb-ı kirâmın “radıyallahü teâlâ aleyhim ecma’în” yolunda oldukları için, bunlara (Ehl-i sünnet vel-cemâ’at) denilmişdir.
Mevdû’ hadîs ne demektir?
Meselâ, bu büyük âlimlerden Kâdî Beydâvî, “beyyedallahü vecheh” [Allahü teâlâ onun yüzünü nûrlandırsın demekdir] ismine ve duasına yakışacak kadar yüksekdir. Müfessirlerin baş tâcıdır. Tefsîr ilminde, en büyük makâma yükselmişdir. Her meslekde seneddir. Her mezhebde önderdir. Her düşüncede rehberdir. Her fende mâhir, her üsûlde bürhân, önceki ve sonraki âlimlere göre sağlam, kuvvetli ve yüksek tanınmışdır. Böyle derin bir âlimin tefsîrinde mevdû’ hadîs var demek, büyük bir cesâretdir. Dinde derin bir uçurum açmakdır. Böyle sözleri söyliyenin dili, inananın kalbi, dinliyenin kulakları tutuşsa yeridir. Acabâ, bu büyük ilm sâhibi, mevdû’ hadîsleri sahîhlerinden ayıramaz mı idi? Evet diyenlere ne demelidir? Yoksa, hadîs uyduracak kadar ve böyle yapanlar için, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” bildirdiği ağır cezâlara aldırış etmiyecek kadar, dîninin kuvveti ve Allah korkusu yok mu idi? Yokdu demek, ne kadar şenâ’ât, çirkinlik olur. Böyle söyliyen kimsenin dar havsalası, kalın kafası, bu hadîs-i şerîflerdeki ma’nâları çok gördüğünden, bir çâre arayarak, mevdû’ demekden başka çâre bulamaz.
Mevdû’ kelimesinin, bir lügat ma’nâsı, bir de, ıstılâh [ya’nî her ilme mahsûs, ayrı bir] ma’nâsı vardır. Ya’nî, (Üsûl-i hadîs) ilminin verdiği ma’nâsı vardır. Lügatde, mevdû’, bir yere sonradan konulmuş, uydurma demekdir. Ya’nî,
Server-i âlemin “sallallahü aleyhi ve sellem” mubârek ağzından çıkmayıp da, bir zındık, bir münâfık, bir yalancı tarafından iftirâ olarak konulmuş ve hadîs denilmişdir. Bu ise, iki yol ile anlaşılabilir. Birincisi: Hadîs-i şerîfin sâhibi olan Fahr-i Rusül “sallallahü aleyhi ve sellem”, (bu benim hadîsim değildir), ya’nî, bunu ben söylemedim, demesi iledir. İkincisi: Nübüvvetin ve risâletin başladığı günden beri, âhırete teşrîf edinceye kadar, hergün, Resûlullah efendimizin yanında bulunup, her sözüne, her hâline, her huyuna, titizlikle dikkat ederek, yazılanlar arasında, bu mevdû’ hadîsin bulunmaması ile anlaşılır ki, bu yol ile de anlamak elbette mümkin değildir. O hâlde, nasıl mevdû’ denilebilir? Böyle söze kimse kıymet vermez.
Server-i âlemin “sallallahü aleyhi ve sellem” nübüvvetinin başladığından vefâtına kadar, mubârek ağızlarından sâdır olan her söz ve sükûn ve hareketleri hep hadîsdir. Hadîs ilmini ta’rîf ederken, (Onun “sallallahü aleyhi ve sellem” sözlerini ve hâllerini bildiren ilmdir) buyurmuşlardır.
(Üsûl-i hadîs) isminde başka bir ilm dahâ vardır ki, bu ilmin üsûlleri, metodları ile, hadîs-i şerîflerin nev’leri, çeşidleri ayırd edilir. Mütevâtir, meşhûr, sahîh, hasen, merfû’, müsned, mürsel, da’îf [za’îf], mevdû’ ve dahâ birçok hadîs çeşidlerinin ayrı ayrı ve uzun ta’rîfleri, îzâhları, tesbitleri, kitâblar doldurmakdadır. Herbir hadîsin şartları, kaydları vardır. Bu geniş bilgiler, ancak üsûl-i hadîs ilminde, ictihâd derecesine yükselen büyük âlimlere “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” mahsûsdur.
Hadîs ilmi büsbütün başkadır. Üsûl-i hadîs ilminde müctehid olan bir âlim, bir hadîsin mevdû’ olduğunu isbât edince, bu ilmin bütün âlimlerinin de, mevdû’ demesi lâzım gelmez. Çünki, mevdû’ diyen müctehid, bir hadîsin sahîh olması için, lüzûm gördüğü şartları taşımıyan bir hadîs için, benim mezhebimin üsûlünün kâ’idelerine göre, mevdû’dur der. Yoksa, Server-i âlemin “sallallahü aleyhi ve sellem” sözü değildir demek istemez. Ya’nî, hadîs-i şerîf denilen bu sözün hadîs olması, bence anlaşılmamışdır demekdir. Bu âlime göre hadîs olmaması, hakîkatde hadîs olmadığını göstermez. Hadîs üsûlü ilminin başka bir müctehidi de, hadîsin doğru olması için aradığı şartları bu sözde bulunca, hadîsdir, mevdû’değildir diyebilir.
O hâlde, Şevkânînin, (ba’zı tefsîrlerin hadîsleri mevdû’dur) demesi ile mevdû’ olmaz. Meselâ Şevkânîyi, hadîs üsûlü ilminde müctehid tanısak da, onun mezhebinin (Üsûl-i hadîs ilmi) kâidelerince, hadîs olduğu meydâna çıkmamış olur ise de, mevdû’ hadîs olduğunu hangi cesâretle söyliyebilir. Din büyüklerine “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” karşı böyle sözlerde bulunmanın çirkinliği meydândadır. Meşhûr dört mezheb arasında ayrılık bulunması, sözlerinin yanlış olacağını göstermediği gibi, hadîsler için de böyle düşünebilirsiniz! Böyle şeyler, ictihâd işi olduğundan, bir müctehidin mevdû’ demesi ile, hakîkatde mevdû’ olması lâzım gelmez.
Evet, zındıklar, hadîs diye, ba’zı sözler uydurdu. Ehl-i sünnet âlimleri, bunları ayırıp, çıkardı. Şimdi din kitâblarımızda bunlardan hiç yokdur.
Bir hadîsin mevdû’ olduğunu bildiren kimsenin, herşeyden önce, üsûl-i hadîs ilminde müctehid olması lâzımdır. Böyle bir müctehid, üsûl-i hadîs ilminin kâ’idelerine göre, bir hadîsin mevdû’ olduğunu isbât ederse, yalnız onun mezhebinde mevdû’ olur. Üsûl-i hadîs ilminde müctehid olan başka âlimlerin mezheblerinde de, mevdû’ olması lâzım gelmez. Bu âlimler “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, böyle hadîsleri, kitâblarında, sahîh hadîs olarak yazar.
Müslimânlar da, onu hadîs olarak tanır.
[Cehenneme gidecek olan yetmişiki fırkanın adamları ve münâfıklar, zındıklar, Ehl-i sünneti parçalamak ve kendi kötülüklerini örtmek için, birçok hadîs-i şerîfe mevdû’ demişlerdir. Ehl-i sünnet tanınan ba’zıları da, bu düşmanların kitâblarına aldanıp, birçok sahîh hadîsleri, mevdû’ sanmışlardır. Ehl-i sünnet âlimlerinin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” kitâblarını kavrıyamayıp düşmanlara aldananlardan biri de, Aliyy-ül-kâridir. Çok kitâb yazmış, kıymetli kitâbları şerh etmiş ise de, (Ehâdîs-ül- mevdû’at) kitâbında, sahîh hadîslere mevdû’ demişdir.
Din düşmanlarına aldanarak, en kıymetli kitâblardaki sahîh hadîs-i şerîflere mevdû’dur diyenler, din düşmanlarına, dîn-i islâmı yıkmağa yardım etmiş oluyor].
Tesavvufcuların bildirdiği hadîslere mevdû’ diyenler, eğer tesavvuf büyüklerinin bildirdiklerine karşı söyliyorlarsa, bu sözlerinin hiç kıymeti olamıyacağından, onlara bir cevâb vermeğe değmez. O büyüklerin dinden bildirdikleri her haber, doğru, sağlam ve senedlidir. Yok eğer tekke şeyhlerine ve tarîkatcilere karşı söyliyorlarsa, istedikleri kadar söylesinler, biz onları müdâfe’a etmeyiz.
Bizim için delil nedir?
İmâm-ı Rabbânî hazretleri “kuddise sirruh”, (Mektûbât) kitâbının 217. mektûbunda buyuruyor ki, (Hiç yanlış olmıyan, güvenilecek, yalnız Kur’an-ı kerim ve hadis-i şeriflerdir. Çünki her ikisi de, elbette doğru olan, vahy ile bildirilmiştir. Yâni melek ile indirilmiştir. Âlimlerin söz birliği ve müctehidlerin ictihâdı da, bu iki doğru kaynaktan alınmıştır. İşte, islâmiyetin bu dört temeli dışında kalan bilgiler, her ne olursa olsun, bu dört esasa uygun ise, kabûl edilir.
Uygun olmıyanlar, Evliyânın ilimleri, marifetleri, keşfleri olsa da, [fen adamı olarak geçinen, fen taklîdcilerinin, tecribe ve isbât edilmiş bilgiler arasına, bozuk düşünceleri ile karıştırdıkları, hipotez, teori bile olmıyan sözleri olsa da], kabûl olunmaz.)
(Berîka) kitabının doksandördüncü sayfasında diyor ki, (Edille-i şer’ıyyenin dört olması [Kitâb, Sünnet, icmâ’ ve kıyâs] müctehidler içindir.
Mukallidler yâni dört mezhebden birinde olanlar için delîl, senet, bulunduğu mezheb reîsinin ictihâdı ve sözüdür. Çünki mukallidler, âyetten ve hadisden ahkâm çıkaramaz. Bunun içindir ki, mezheb imamının sözü, Nassa yâni âyete ve hadise uymuyor göründüğü zaman mezheb imamının sözüne uyulur. Çünki (Nass) ictihâd istiyebilir. Yâhud, başka nassla değişmesi, tevil edilmesi, yanlış birşey olması, nesh edilmiş olması mümkindir. Bunları da ancak müctehid anlıyabilir).
İctihad ne demektir? Müctehid kime denir?
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî “rahmetullahi aleyh” (Eshâb-ı kirâm) kitâbında buyuruyor ki, (İctihâd, insan gücünün yetdiği kadar, ya’nî cehd ile zahmet çekerek çalışmak demekdir. Ya’nî, Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde sarîh ve açık bildirilmemiş bulunan ahkâmı ve mes’eleleri, açık ve geniş anlatılmış mes’elelere benzeterek, meydâna çıkarmağa uğraşmakdır. Bunu ancak Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” ve Onun Eshâbının hepsi ve diğer müslimânlardan ictihâd makâmına yükselenler yapabilir ki, bu çok yüksek insanlara, (Müctehid) denir. Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı kerîmin birçok yerinde, ictihâd etmeği emr ediyor.
O hâlde, ma’nâları açıkça anlaşılmayan âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflerin derinliklerinde bulunan ahkâm-ı islâmiyyeyi ve mesâil-i dîniyyeyi, mefhûm ile ve delâlet ile anlıyabilen büyüklere, ya’nî mutlak müctehidlere, ictihâd etmek farzdır. Müctehid olmak için, arabî yüksek ilmleri temâmen bilip, Kur’ân-ı kerîmi ezber bilmek, her âyet-i kerîmenin ma’nây-ı murâdîsini, ma’nây-ı işârîsini ve ma’nây-ı zımnî ve iltizâmîsini bilmek ve âyet-i kerîmelerin geldikleri zemânları ve gelme sebeblerini ve ne hakkında geldiklerini, küllî ve cüz’î olduklarını, nâsih veyâ mensûh olduklarını, mukayyed veyâ mutlak olduklarını ve kırâet-i seb’a ve aşereden ve kırâet-i şâzzeden nasıl çıkarıldıklarını bilmek, Kütüb-i sittedeki ve diğer hadîs kitâblarındaki, yüzbinlerce hadîsi ezberden bilmek ve her hadîsin ne zemân ve ne için îrâd buyurulduğunu ve ma’nâsının ne kadar genişlediğini ve hangi hadîsin diğerinden önce veyâ sonra olduğunu ve bağlı bulunduğu hâdiseleri ve hangi vak’a ve hâdiseler üzerine buyurulduğunu ve kimler tarafından nakl ve rivâyet olunduğunu ve nakleden kimselerin ne hâlde ve ne ahlâkda olduklarını bilmek, fıkh ilminin üsûl ve kâ’idelerini tanımak, oniki ilmi ve Kur’ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin işâretlerini, rumûzlarını ve açık ve kapalı ma’nâlarını kavramak ve bu ma’nâlar kalbinde yer etmiş olmak, kuvvetli îmân sâhibi olmak ve itmînân ile dolu, nûrlu ve sâf bir kalbe ve vicdâna mâlik olmak lâzımdır.
İctihâd ve tefsîr hakkında, fârisî (Redd-i Vehhâbî) kitâbında uzun bilgi vardır. (Redd-i Vehhâbî) kitâbı, 1264 h. de Delhîde ve 1415 de İstanbulda tab’ edilmişdir.
Bütün bu üstünlükler, ancak Eshâb-ı kirâmda ve sonra, ikiyüz sene içinde yetişen, ba’zı büyüklerde bulunabildi. Dahâ sonraları, fikrler, re’yler dağılıp, bid’atler çıkıp yayıldı. Böyle üstün kimseler azala azala, dörtyüz sene sonra, bu şartları hâiz kimse, ya’nî mutlak müctehid olarak meşhûr olan görülmedi).
Hicretden dörtyüz sene sonra, müctehide ihtiyâc da kalmadı. Çünki, Allahü teâlâ ve Onun Resûlü Muhammed aleyhisselâm, kıyâmete kadar hayât şekllerinde ve fen vâsıtalarında yapılacak değişikliklerin, yeniliklerin hepsine şâmil olan ahkâmın hepsini bildirdiler. Müctehidler de, bunların hepsini anlayıp, açıkladılar. Sonra gelen âlimler, bu ahkâmın, yeni hâdiselere nasıl tatbîk edileceklerini, tefsîr ve fıkh kitâblarında bildirirler. (Müceddid) denen bu âlimler kıyâmete kadar mevcûddur. (Fen vâsıtaları değişdi. Yeni hâdiselerle karşılaşıyoruz. Din adamları toplanarak yeni tefsîrler yazılmalı, yeni ictihâdlar yapılmalıdır) diyerek, nasslara ilâveler, değişiklikler yapmak lâzım olduğunu savunanların islâm düşmanı oldukları anlaşılır.
Hadîs-i şerîflerin çeşitleri
[1308] senesinde İstanbulda basılan, (Mahzen-ül’ulûm) kitâbının, birinci cüz’, yüzotuzaltıncı sahîfesinde ve (Eşi’at-ül-leme’ât)in üçüncü sahîfesinde hadîs-i şerîflerin çeşitleri, şöyle ta’rîf edilmekdedir:
- — (Hadîs-i mürsel): Sahâbe-i kirâmın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” ismi söylenmeyip, Tâbi’înden birinin, doğruca, Resûl-i ekrem “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, dediği hadîs-i şerîflerdir.
- — (Hadîs-i müsned): Resûl-i ekreme “sallallahü aleyhi ve sellem” isnâd eden Sahâbînin “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” ismi bildirilen hadîs-i şerîflerdir. Müsned hadîsler, müttasıl veyâ münkatı’ olur.
- — (Hadîs-i müsned-i müttasıl): Resûl-i ekreme “sallallahü aleyhi ve sellem” kadar, isnâdı müttasıl olan, ya’nî aradaki râvîlerden hiçbiri noksân olmıyan hadîs-i şerîflerdir.
- — (Hadîs-i müsned-i münkatı’): Sahâbîden “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” gayrı bir veyâ birkaç râvîsi bildirilmiyen hadîs-i şerîflerdir.
- — (Hadîs-i mevsûl): Sahâbînin “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”, (Resûlullahdan işitdim, böyle buyurdu) diyerek haber verdiği, hadîs-i müsned-i müttasıl demekdir. (Mevâhib-i ledünniyye) tercemesi ikinci cild, otuzdördüncü sahîfede ve Ahmed Na’îm beğin “rahmetullahi teâlâ aleyh”, İmâm-ı Nevevînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Hadîs-i erbâîn)i tercemesinde, kırkikinci hadîsde, böyle olan hadîs-i şerîflere, (Hadîs-i merfû’) denilmekdedir.
- — (Hadîs-i mütevâtir): Birçok Sahâbînin, Resûl-i ekremden “sallallahü aleyhi ve sellem” ve başka birçok kimsenin de bunlardan işitdiği ve kitâba yazılıncaya kadar, böyle hep, çok kimselerin haber verdiği hadîs-i şerîflerdir ki, bunların, bir yalan üzerinde söz birliği yapmalarına imkân olmaz. Mütevâtir olan hadîs-i şerîflere muhakkak inanmak ve yapmak lâzımdır. İnanmıyan kâfir olur.
- — (Hadîs-i meşhûr): İlk zemânda bir kişi bildirmişken, ikinci asrda şöhret bulan hadîs-i şerîflerdir. Ya’nî bir kimsenin Resûl-i ekremden “sallallahü aleyhi ve sellem” o kimseden de, çok kimselerin ve bunlardan dahî, başka kimselerin
işitdiği hadîs-i şerîfler olup, son duyulan kimseye kadar, artık hep mütevâtir olarak bildirilmişdir. Meşhûr hadîslere inanmıyan da kâfir olur. (İbni Âbidîn, s. 176)
- — (Hadîs-i mevkûf): Sahâbîye “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” kadar söyliyen hep bildirilip, Sahâbînin, Resûl-i ekremden “sallallahü aleyhi ve sellem” işitdim demeyip, böyle buyurmuş dediği hadîs-i şerîflerdir.
- — (Hadîs-i sahîh): Âdil ve hadîs ilmini bilen kimselerden işitilen, müsned-i müttasıl ve mütevâtir ve meşhûr hadîslerdir.
10- (Haber-i âhâd): Hep bir kimse tarafından söylenilen, müsned-i müttasıl hadîs-i şerîflerdir.
- — (Hadîs-i mü’allak): Başdan bir veyâ birkaç râvîsi veyâ hiçbir râvîsi belli olmıyan hadîs-i şerîflerdir. Mürsel ve münkatı’ hadîsler de mü’allakdır. Başdan yalnız birinci râvîsi bildirilmiyen hadîse (Müdelles) denir. Tedlîs mekrûhdur.
- — (Hadîs-i kudsî): Ma’nâsı, Allahü teâlâ tarafından, kelimeleri ise, Resûl-i ekrem “sallallahü aleyhi ve sellem” tarafından olan hadîs-i şerîflerdir. Hadîs-i kudsîleri söylerken, Peygamber efendimizi “sallallahü aleyhi ve sellem” bir nûr kaplardı ve hâlinden belli olurdu.
- — (Hadîs-i kavî): Söyledikden sonra, bir âyet-i kerîme okuduğu hadîsdir. 14 — (Hadîs-i nâsih): Son zemânlarında söyledikleri hadîs-i şerîflerdir.
15 — (Hadîs-i mensûh): İlk zemânda söyleyip, sonra değişdirilen hadîslerdir. 16 — (Hadîs-i âm): Bütün insanlar için söylenmiş hadîs-i şerîflerdir.
- — (Hadîs-i hâs): Bir kimse için söylenmiş hadîs-i şerîflerdir.
- — (Hadîs-i hasen): Bildirenler, sâdık ve emîn olup, fekat hâfızası, anlayışı, sahîh hadîsleri bildirenler kadar kuvvetli olmıyan kişilerin bildirdiği hadîs-i şerîflerdir.
- — (Hadîs-i maktû’): Söyliyenler, Tâbi’în-i kirâma “rahmetullahi teâlâ
aleyhim ecma’în” kadar bilinip, Tâbi’înden rivâyet olunan hadîs-i şerîflerdir.
“1001 Hadis” kitap hakkında daha fazla bilgi edinmek için Ücretsiz pdf olarak almak için aşağıdaki indirme düğmesini tıklayın
Kitap Satın al
1001 hadis sharhi.
Shayx Abdulaziz Mansur (oʻzbekcha: Mansurov Abdulaziz Dadajon o‘g‘li; 1944-yili Farg’ona viloyati Farg‘ona tumanida tug‘ilgan) – Oʻzbekiston musulmonlari idorasi raisining o’rinbosari (2006-yildan hozirgi kunga qadar), Toshkent shahrining bosh imom-xatibi va Minor masjidining imomi (2018-yil 24-iyundan 2019-yil 4-yanvarga qadar)
Показать больше
1001 hadis sharhi. Varies with device APK для Android Varies with device+
Версия | Varies with device для Android Varies with device+ |
Обновить | 2022-04-18 |
Устанавливает | 1.000++ |
Размер файла | 58.569.630 bytes |
Разрешения | просматривать разрешения |
Какие новости |
История версий:
- 1. LATEST. 1001 hadis sharhi. Varies with device APK (2022-04-18, 56 MB)
- 2. Abdulaziz Mansur 1001 hadis sharhi mp3 1.2 APK (2022-04-11, 56 MB)
- 3. Abdulaziz Mansur 1001 hadis sharhi mp3 1.0 APK (2021-02-14, 60 MB)
1001 hadis kitobi
Turkiyadagi uysizlarga pul yig’lyapdi ekan.15 mln halq uysiz qopdi Abdukarim okaga ishonsa bo’ladi, kimni ehsoni bo’lsa qo’lidan kelganicha yordam qilsin.
369 views edited 06:09
This media is not supported in your browser
VIEW IN TELEGRAM
Ber tŏldirib qŏyaman deyapti.
Ber ziyoda qildirib qŏyaman deyapti.
106 views edited 06:37
Media is too big
VIEW IN TELEGRAM
This media is not supported in your browser
VIEW IN TELEGRAM
Jumaga chiqmaslikka nima sabab bŏlishi mumkin. Hech narsa.
Juma namozga shoshilinglar.
115 views edited 06:41
This media is not supported in your browser
VIEW IN TELEGRAM
Toylar qilmay turing birpas shahidlarni komib olaylik.
https://t.me/sahihhadis
72 views edited 04:48
This media is not supported in your browser
VIEW IN TELEGRAM
Namozhon dustlarimizga jonatib q’oyamiz.
83 views edited 14:05
This media is not supported in your browser
VIEW IN TELEGRAM
Namozhon dustlarimizga jonatib q’oyamiz.
84 views edited 14:05
This media is not supported in your browser
VIEW IN TELEGRAM
This media is not supported in your browser
VIEW IN TELEGRAM
#SAVOL ● Insonning bosh qismidan so’kkan inson dindan chiqadimi
Sŏkonğich oğaynilaga jŏnatib qoyamiz.
https://t.me/sahihhadis
https://t.me/sahihhadis
https://t.me/sahihhadis
147 views edited 16:07
Media is too big
VIEW IN TELEGRAM
❗️“Қарғалар учса қарайлик” қўшиғининг
асл мазмуни.
Qatog’on yillari ŏsha chorrassiya
https://t.me/sahihhadis
202 views edited 17:05
This media is not supported in your browser
VIEW IN TELEGRAM
Пророк наш алайхисалоту васаллам очень переживал за нас
Аллохумма солли аъла сайидина ва набийина Мухаммад
Жаззаоллоху анна Мухаммаддан саллоллоху алайхи васаллама махува ахлук,
Распространяйте ради Аллаха
https://t.me/sahihhadis
90 views edited 14:37
This media is not supported in your browser
VIEW IN TELEGRAM
Ахмад ибн Ханбал ракхимахумулло как проучил шийитов
Жаззаоллоху анна Мухаммаддан саллоллоху алайхи васаллама махува ахлук,
Распространяйте ради Аллаха
https://t.me/sahihhadis
92 views edited 15:27
This media is not supported in your browser
VIEW IN TELEGRAM
Jibril alayhissalom: – Ey Allohning Rasuli sollallohu alayhi vasallam Abu bakir siddiq raziyallohu anhuning bir soatlik ibodati Musulmonlarning 70 000 yillik ibodatiga teng didilar.
Musulmon brodarlarimizga jonatib qoyamiz.
https://t.me/sahihhadis
https://t.me/sahihhadis
https://t.me/sahihhadis
106 views edited 11:40
Forwarded from 1001 САХИХ ХАДИС
Media is too big
VIEW IN TELEGRAM
Bir pokistonlik Muhammad degan yigitning Payg’ambarimiz sollallohu alayhi vasallamga bulgan muhabbati haqida, qori akamiz juda tasirli qilib aytib beribtilar. Alloh rozi bõlsin qori akamizdan.
Allohning yõlida savob umidida yaqinlarizga jõnating.
Allohuma soli ala sayidina Muhammad
This media is not supported in your browser
VIEW IN TELEGRAM
Media is too big
VIEW IN TELEGRAM
This media is not supported in your browser
VIEW IN TELEGRAM
This media is not supported in your browser
VIEW IN TELEGRAM
Forwarded from Азамат
ИДИШ ИСТИҒФОР АЙТАДИ
Раҳматли бобом ва бувим Навоийдан бизникига меҳмонга келишса, ҳар таомланганимиздан сўнг, албатта, ўзлари ўрнак бўлиб, идиш-товоқларни ялаб қўйишар ва чой солиб чайиб ичишар, бизга ҳам шуни тавсия қилар эди.
Бир гал улардан бунинг сабабини сўраганимда, бобом раҳматли Расулуллоҳ соллаллоҳу алайҳи ва саламнинг қуйидаги муборак икки ҳадисларини айтиб берган эди:
1. Нубайшатул Хайр розияллоҳу анҳудан ривоят қилинади. Расулуллоҳ соллаллоҳу алайҳи ва саллам:
“Ким бирор идишдан таомланиб, сўнг уни ялаб тозалаб қўйса, идиш унинг ҳақига мағфират сўрайди” дедилар (Имом Термизий ривояти);
2. «Киши овқат идишини ялаб қўйса, идиш унга истиғфор айтиб: “Аллоҳим! Мени шайтон қўлидан озод қилгани каби уни дўзахдан озод қилгин” дейди», дейилган (“Жомеул аҳодис”).
Айримлар: “Идиш ҳам истиғфор айтадми?” дейиши мумкин.
Саҳобалар ўз қулоқлари билан овқатнинг тасбеҳ айтаётганини эшитганларида шубҳаланмаганларидек,идиш эгаси ҳақига истиғфор айтишида ҳам гумон бўлиши мумкин эмас!
Имом Суютий раҳматуллоҳи алайҳ Ҳофиз Ироқий раҳматуллоҳи алайҳдан қуйидагиларни нақл қилади:
“Аллоҳ таоло овқат идишига алоҳида имтиёз ва нутқ пайдо қилган. Шу имтиёз ила идиш мағфират сўраб дуо қилади”.
Идиш-товоқлардан фойдаланиш ва уларни тоза сақлаш, овқатланиб бўлгач, идишларни ялашнинг ҳам ҳикмати борлигини ўшанда билиб олганман ва шундан бери унга амал қиламан.
Бугун бу гўзал одат унутилаёзгандек.
Яқинда ижтимоий тармоқларда бир воқеани ўқиб қолдим. Унда ёзилишича, саратон касаллигига чалинган бир беморга шифокорлар 7 ой яшаши мумкин, деб ташхис қўйишади. Умрининг сўнгги паллаларини яшаётган бемор Набий алайҳиссаломнинг мазкур ҳадисига амал қилиб, ҳар овқатланиб бўлгач, идишини ихлос билан ялаб, чайиб ичиб, Шофий Зотдан шифо сўрайверади.
Етти ойдан сўнг қайта шифокор кўригига боради. Дўхтирлар унинг ҳали ҳам яшаётганини кўриб, ажабланадилар ва текшириб кўриб, бемор бутунлай соғайиб кетганига ишонч ҳосил қиладилар. Бунинг сабабини сўрашса, ҳалиги киши бу – Аллоҳнинг мўъжизаси, Расулулллоҳнинг суннатиларига муҳаббат самараси, деб кулиб қўя қолади.
Ҳа, азизлар, бугун биз унутаёзган суннатлар замирида жуда улкан ҳикматлар яширинган.
Зайнаб НОСИРОВА.
☝️САВОБ УМИДИДА ДЎСТЛАРИНГИЗГА ҲАМ УЛАШИНГ. АЛЛОҲ РОЗИ БЎЛСИН.